Okudum: Ferrari’sini Satan Bilge (Robin Sharma)

ferrarisini-satan-bilge

Uzun bir süredir(yaklaşık 3-4 yıldır) kişisel gelişim kitaplarından uzaklaşmıştım. Aslında sevmediğim, nefret ettiğim bir tür değildir fakat kitabın değerlendirmesine geçmeden önce kişisel gelişim kitaplarından neden uzaklaştığımı birkaç neden ile açıklamak istiyorum. Öncelikli nedenim çoğu kişisel gelişim kitabı aynı şeylerden bahsetmesi. Aynı şeylerden kast ettiğim aslında kişisel gelişimin tüm anahtarlarının içimizde saklı olduğu sadece bunları ortaya çıkartmamız gerektiği, hedefimize ulaşmakta ısrarlı olmamız gerektiği vb. gibi şeyler oluyor genel de, bunların doğru olduğunu biliyorum elbette, bir şeye ulaşmak için çaba sarf etmemiz, ısrarlı ve kararlı bir şekilde yılmadan devam etmemiz gerektiği su götürmez bir gerçek fakat hemen hemen her kişisel gelişim kitabı bu konular üzerinden gittiği için kişisel gelişim türünde pek farklı diyebileceğimiz kitaplarla karşılaşamıyorum. Bir diğer neden ise bu bahsettiğim konuları genel de yaşı belli bir seviyeye gelmiş kişiler tarafından sürekli konuşulması yani bu kitaplardan pek yeni bi’şeyler öğrenemiyoruz. “Peki bu nedenlerden sonra ne oldu da tekrar bir kişisel gelişim kitabı okudun?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hemen cevap vereyim; bir arkadaşımın(aslında ona da başka bir arkadaşı tavsiye etmiş) tavsiyesi üzerine tekrar kişisel gelişim türüne şans vermek istedim. Fakat bu kitap için de “farklı bir kitap” diyemeyeceğim maalesef hatta uzun bir süredir kişisel gelişim türünden uzak olduğum halde çok öncelerden okuduğum bir kaç kişisel gelişim kitabından yola çıkarak Ferrari’sini Satan Bilge için biraz klişe bir kitap diyebilirim.

Kitabın tamamı iki yakın arkadaş arasındaki dialogdan oluşuyor. Başarılı iki avukat olan bu iki yakın arkadaştan biri ana karakterimiz olan Julian, bir duruşma sırasında ani bir kalp krizi geçiriyor ve hastaneye kaldırıldıktan sonra hayata tutunmayı başarıyor. Doktoru mesleğinin strestinden dolayı “ya işin, ya da hayatın” gibi bir uyarıda bulunmasıyla karakterimiz huzuru bulmak adına “kadim ülke” olarak adlandırılan Hindistan’a gidiyor. Buradaki bazı seyahatlerinden sonra Himaleyaların tepesinde bir grup bilgenin(kitapda ‘Sivana Bilgeleri’ olarak adlandırılmış) “mükemmel ve kusursuz yaşamın sırları”nı bildiklerini ve bu sırları yüzyıllardır devam ettirdiklerini öğrenen karakterimiz onları buluyor ve uzun bi’ süre onların yanında kalıyor ve bu bilge grubun öğretilerini öğrenmeye adıyor kendini. Ve uzun uğraşlar sonucu öğrendikten sonra bu öğretileri insanlarla paylaşmak için ülkesine geri dönüyor. Öğretileri yaymaya öncelikle en yakın arkadaşından başlıyor. Bizde kitap boyunca ana karakterimiz olan Julian’ın, öğrendiği öğretileri yakın arkadaşına anlatışını okuyoruz. İlginçtir ki ana karakterimizin uzun zaman boyunca uğraşmaları sonucu ancak kavrayabildiği öğretileri bir gecede en yakın arkadaşına anlatıyor. Elbette sonuçlarını hemen görmüyoruz ana karakterimiz de bunun “hemen gerçekleşmeyeceğini bu öğretileri 1 ay boyunca sürekli ve düzenli olarak tekrarlarsan etkisini görebileceğini” söylüyor arkadaşında fakat ben genede 1 gecede her şeyi anlatmasından ziyade daha uzun bir zaman dilimine genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum bu anlatının.

Kitabımız 13 bölüme ayrılmış bir şekilde olay örgüsü dahilinde ilerliyor. İlk 3-4 bölümde ana karakterimizin geçirdiği kalp krizi, ortadan kaybolması ve gençleşmiş, huzur bulmuş şekilde tekrar geri dönmesi anlatılıyor. Daha sonra ise bu iki yakın arkadaş sakin bir yere gidip konuşmaya başlar ve olaylar gelişir. Bu arada kitabı da Julian’ın en yakın arkadaşının anlatımı ile okuyoruz.

Ana karakterimiz Julian’ın anlattığı bir öykü üzerindeki imgesel anlamları anlatan bölümler şeklinde ilerliyor kitabımız. Her bölümün sonunda ise o bölümün, Julian’ın anlattığı hikayedeki hangi sembolü ifade ettiği ve bu sembolün temsil ettiği tema açıklanıp, bölümde kullanılan teknikler ile birlikte o bölümü özetleyen kısa bir alıntı paylaşılıyor. Açıkcası bir yerden sonra kitabın sürekli kendini tekrarladığını düşünüyorum. Bu da haliyle okuyucuyu sıkıyor hemen hemen aynı şeyleri okuyoruz birkaç bölüm sonra illa ki bir şeyler daha önceki anlattığı kısımlara bağlanıyor. Bir de kitap boyunca dinleyici konumda olan ana karakterin yakın arkadaşı John çok pasif kalıyor ve bazen öncekli bölümler de Julian tarafından zaten anlatılmış onu ile ilgili “anlayamadım” şeklinde ifadelerde bulunuyor ve Julian’dan o konuyu tekrar açıklamasını istiyor. Bu durumu kitabı uzatmak için yapılmış bir şey olarak değerlendiriyorum ben. Bu nedenle anlatımın biraz yavan kaldığını söylemek zorundayım maalesef. Belki de kişisel gelişim kitaplarında çok derin bir anlatım doğru olmayabilir ama bu kadar da yüzeysel bir şekilde de anlatılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani en basit bir konuyu bile uzun uzadıya anlatmak biraz okuyucuyu küçük görmek olarak algılıyorum ben. Anlatımın biraz daha orta derece de derinlik içermesi gerekirdi bence, açıkcası bu kadar sade bir anlatım pek hoşuma gitmedi.

Ana karakterimiz Julian’ın bize aktardığı öğretiler üzerine konuşmak istiyorum biraz. Karakterimiz bunları öğrenmek için taaa Hindistan’a Himaleyalara gitmiş fakat aslında o kadar da bilgelik gerektirmeyen, kitap okumayı seven hemen hemen hepimizin bu konularda tartışmış ve üzerine bi’ çok fikir yürütmüş olduğunu tahmin ediyorum. Ya da en azından hepimiz hayattaki amacımızı sorgulamış, mutlu olmak için nasıl yaşamamız gerektiğini düşünmüşüzdür ve hepimiz kendimize göre çıkarımlar yaparak bir şekilde bu düşünlere sahip olmuşuzdur. Kitap boyunca bize anlatılan öğretilerde, bizim zaten düşündüğümüz şeylerden pek de farklı değil açıkcası. Birkaç tanesini paylaşmak gerekirse; hatalarınızdan ders almasını bilin, yaşamınızı değiştirebilmeniz için öncelikle düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekir, yaşamdaki görevinizi keşfedin vb. gibi konular üzerinden ilerliyor. Yani anladığınız üzere, kitapta anlatıldığı gibi “huzurun ve ebedi mutluluğun sırları” değiller. Gayet hayat üzerine düşünen herkesin bulabileceği türden cevaplar. Yani en azından ben öyle olduklarını düşünüyorum. Yakın arkadaşlarımla sürekli konuştuğumuz konular zaten bunlar. Bunları öğrenmek/anlamak için taaa Hindistan’a Himaleyalara gitmeye, kitapta anlatılan bazı “kadim” yöntemleri uygulamaya gerek yok diye düşünüyorum. Hayatın anlamı ve mutluluk kavramı üzerine uzunca bir düşünmek yeterli sanırım bunları kavramak için. Kitabın içerisinden bir örnek vermek gerekirse:

Yaşamda hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Olumsuz deneyim diye bir şey de yoktur, yalnızca kendi bilgeliğini kazanma yolunda olgunlaşmak, öğrenmek ve ilerlemek için fırsatlar vardır. Sıkıntılardan güç doğar. Acı bile mükemmel bir öğretmen olabilir.

 — S.70 / Bölüm: Harikulade Renkli Bir Bahçe

Anlayacağınız üzere bunları kavrayabilmek için o kadar üstün bir çabaya, yani Himaleya’lardaki bir bilge gruba gitmeye çeşitli yöntemler uygulamaya gerek yok bence. Çoğumuzun zaten biliyor olduğu konular bunlar diye tahmin ediyorum. Açıkcası kitabın sonlarında şöyle bir cümle bekliyordum ana karakterimiz Julian’dan: “Aslında ben Hindistan’a Himaleyalara falan gitmedim John. Sadece daha çok ilgini çeksin diye bu şekilde anlattığım aslında tek yaptığım bir süre uzak bir yerlere gidip çeşitli gözlemler yapmak ve düşünmek oldu. Ve bu sonuçlara ulaştım ben.” gibi bir cümle bekliyordum ama maalesef beklentim gerçekleşmedi. Bir diğer eleştirim ise bir kişisel gelişim kitabına göre çok gerçek dışı konulardan bahsetmesi. Gerçek dışından kast ettiğim bilgelerin öğretileri bizlere ebedi mutluluk ve sağlık getireceği yönündeki bir düşünce. Açıkcası ebedi bir mutluluğun ve sağlığın gerçek hayatta pek de olası şeyler olduğunu düşünmüyorum. Hayat bu sonuçta elbette üzüleceğiz, kırılacağız, hayal kırıklığı yaşayacağız hangimiz hayal ediliyor ki ebedi bi’ mutluluğu? Hayal gücü geniş biri olduğumu düşünüyorum fakat böyle bir hayat benim de hayalciliğimin sınırlarını aşıyor doğrusu. Elbette hayatta kötü şeyler yaşayacağız üzüleceğiz ama önemli olan bunları nasıl atlatabileceğimizi bilmek ve bazen de atlamadığımız sadece zamana bıraktığımız şeyler oluyor(ölüm vb. gibi konular). Hele de ebedi sağlık konusu aşırı gerçek dışı bir konu bence. Kitapdaki ‘Sivana Bilgeleri'(Himaleyaların tepelerinde yaşayan bilge grup) ebedi sağlığın kaynağı olarak vejetaryenliği öneriyor bizlere. Fakat vejetaryen bile olsak elbette ki sağlık sorunlarımız olacaktır. Bu nedenlerden dolayı bir kişisel gelişim kitabında bu tarz gerçek dışı konuların ele alınmasını pek doğru bulmadım ben.

Yazımın sonlarına yaklaşırken “Yav kardeşim yazının başından beri hep olumsuz şeyler söyledin hiç mi olumlu yanı yok bu kitabın?” diye soranların haklı olduğunu kabul ederek beğendiğim bir kısımı paylaşmak ve üzerine biraz konuşmak istiyorum:

Belki de düşlerimi bir yetişkin olup yetişkinlerin davranması gerektiği gibi davranmaya başladığımda kaybetmiştim. Onları belki de hukuk fakültesine başlayıp bir avukatın konuşması gerektiği gibi konuşmaya başladığımda yitişmiştim. Ne olursa olsun, o akşam Julian ve bir fincan soğuk çay eşliğinde bana kalbini açarken, para kazanmak için bu kadar çok zaman harcamayı bırakıp, bir yaşam yaratmak için çok daha fazla zaman ayırmaya karar verdim.

— S.73 / Bölüm: Harikulade Renkli Bir Bahçe

Bu alıntı gerçektende benim de katıldığım ve deneyimlediğim bir konu üzerinde duruyor. Bu nokta da sizi biraz çocukluk zamanlarınıza geri götürmek istiyorum. Hatırlıyor musunuz çocukken ne kadar güzel eğlendiğimizi, en fazla düşüp dizinizi kanatmamıza ağlardık, pek derdimiz tasamız yoktu. Dünyamız yaşadığımız ilçe(yada il) kadardı, gerçek dünyanın nası bi’ yer olduğundan habersiz güle oynara geçerdi günlerimiz. Ne zaman ki büyüdük işte o zaman dünya hakkında düşünmeye ve bazı fikirler edinmeye başladık işte o zaman hayattan aldığımız zevk giderek azaldı. Büyüdükçe daha ciddi olmamız, yaşımıza göre hareket etmemiz istenir bizden fakat bu durumun bizleri mutsuz somurtkan bir insan haline getirmesi olası bir durum ve genelde de böyle oluyor. Bu alıntıda da John isimli karakterimizin büyüdükçe yetişkin gibi davranmaya ve avukat gibi konuşmaya başlamasından sonra düşlerini kaybettiğini belirtiyor. Bu nokta da sizden de yazıyı okumaya birazcık ara vermenizi ve çocukken kurduğunuz hayaller üzerine biraz düşünmenizi isteyeceğim. Evet, gerçektende güzel hayallerdi onlar fakat dünyanın nasıl bi’ yer olduğunu anladığımız da kaybettik bu hayallerimizi. Bir diğer nokta ise paranın mutluluk getirmeyeceği. Para ile alabildiğiniz şeyler vardır elbette hatta bir çok şey ama mutlu değilseniz gerisi hikaye bence. Bunlardan da bahsettikten sonra genel bir değendirme yapıp yazımı bitireyim.

Benim elimde kitabın Pegasus Yayınları tarafından çevirilmiş ve basılmış hali vardı. Bu nedenle biraz pişman oldum diyebilirim Pegasus Yayınları’nın basımını almış olduğumdan dolayı çünkü bi’çok imla hatası tespit ettim kitapda. Çeviri kalitesi konusunda pek özenilmemiş maalesef. Okuyacaksanız Pegasus Yayınları’nın çevirisini pek tavsiye etmiyorum. Genel olarak kitap “tamamen okunmaz” değil okunabilir bahsettiğim olumsuz yönlerinden ziyade eğer bu tarz konular üzerine pek düşünme fırsatınız olmamış ise faydalı olabilecek bir kitap fakat gerçek dışı konuları dikkate almamanızı tavsiye ederim. Bunun dışında okunabilir yani istenirse. Pek tavsiye edemeyeceğim yaşadığım deneyimden sonra ama genede bu kararı size bırakıyorum. Açıkcası kitabı bitirmiş olmama sevindim, tavsiye eden arkadaşım da aynı şekilde kitabı bitirdiğine sevinmiş onun da hemen hemen benimle aynı düşündüğü noktalarda eleştirileri var. Fakat genede tavsiye ettiği için buradan teşekkür etmek istiyorum kendisine.

Bir başka kitap değerlendirmesi yazısında görüşmek üzere,
Esenle kalın…

Okudum: Ferrari’sini Satan Bilge (Robin Sharma)” üzerine bir yorum

Yorum yazmak için;